Konserden İzlenimlerim
Geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da Kes konseri olacakmış, ben nasıl olduysa duymadım. Oysaki İstanbullu misafirlerimi götürmek için o kadar da etkinlik araştırmıştım. Neyse ki Çağla biliyormuş. Akşamüzeri evde bizim çocuklarla otururken Çağla Kes açtı. Oo “Kes mi dinleyeceğiz” dedim. “Bu akşam konser var ya” dedi. Benim planlar saniyede değişti tabii. Süper adaptive bir karakter olduğumu söylemiş miydim? 🙂
Misafirlerimle planı yaptığımız mekânda biraz oturup müsaade istedim. Neyse ki müzik tutkumu dünya âlem biliyor. Söz konusu konser olunca kimse bana alınmaz. Arkadaşlarımla yarım saat oturmak bana Helak konserinin yarısına mal oldu gerçi.. Bilseydim..
(beynim ‘konserin yarısı helak oldu’ yazmaya zorladı ama ben direndim 😛 )
Helak daha önce dinlememiştim. Shelter’a girmemle “whoa bu ne” demem bir oldu. Müthiş kaliteli bir müzik, efsane brutal vokaller. Onlar hakkında da bir ara yazmayı ajandama aldım.
Sırada Kes. Tatlı bir mutluluk sardı. Kes ülkemizdeki en deneysel işlerden biri. Böylesine yetenekli müzisyenleri canlı izleyeceğim için çok mutluyum.
Cenk Turanlı konusunda bu sene şanslıydım gerçi. Bas’taki maharetini pek beğendiğim sanatçıyı farklı gruplarıyla defalarca izleme ve sohbet etme şansım oldu. Emre Kula’yı Oceans of Noise dışında izleme şansım olmamıştı, heyecan dorukta. Mehmet Demirdelen’i ise hiç görmemiştim. En azından görmediğimi sanıyordum diyelim, o kadar çok başarılı projede yer almış ki muhakkak bir yerlerde denk gelmiş olmam lazım… Ama Kes başka tabii..
Hemen ön sıralara konuşlandım.
Enstrümantal müzik herkese göre değil biliyorum ama Kes’in müziğinde basit akorlara, kendini sürekli tekrarlayan riff’lere pek rastlamayacağınız için, vokal de aramayacaksınız büyük ihtimalle. Zira ortalamanın çok üstünde, derinlikli, ruhu olan bir iş. Hiç durmadan dinlerken bulabilirsiniz kendinizi pekâlâ. Bu haliyle listelerinde enstrümantal müzik eksikliği çekenler, beğenmekte zorlananlar için çok iyi bir alternatif Kamlama albümü. Çok da güzel yaşlanıyor.
Şimdi ilk albümünde magnum opus seviyesine ulaşmış olduklarından insan yeni albümlerini merak etmeden duramıyor tabii…
Çok da dinamik!
Emre Kula önündeki zengin pedal paletini büyük bir cömertlikle kullanıyor, sürekli değişiyor tonlar. Araya Mehmet’in senkopasyonu, key/ tempo değişimleri de girince böyle nasıl anlatayım insanı ayindeymiş gibi bir kafaya sokuyor. Arada tatlı bir groove giriyor Mehmet. Üzerine Emre döktürüyor..
Yer yer ritmi düşürüp, hafif yumuşak tonlarla, birazdan gelecek agresif dokulara, metalin derinliklerinden sürüklenmişcesine hacimli tonlara yer açıyorlar adeta. Parçaların nefes almanıza izin verdiği o anlardan sonra sizi daha büyük bir zirvenin beklediğini de hissettiriyor inceden. Arada müziği iyice bir öldürüyorlar. Sakinlik emiliyor şarkının içine. Mehmet gelip müziğe yeniden yaşam bahşettiğinde biz seyirci mest.
Patlayan ritimleri yine engebeli sololar izliyor. Bu iniş çıkışlarla, bu dinamizmle her daim ilgiyi ayakta tutmayı başarıyor Kes, sık sık da sizi doruklara taşımayı ihmal etmiyor. Vokallerin, olmayışı da müziğin ham duygusunu damarlarınızda iyice bir hissetmenizi sağlıyor.
Bazı şarkılarda duyduğumuz çılgınlığı, diğerlerindeki tutsak edici melodileri ve büyüleyen atmosferleri mümkün kılan yegâne şeyin bu üçlünün hayal gücünden başka bir şey olmadığını düşünmek sarsıyor insanı. Ben bu trafikte bir müziği nasıl çaldıklarını bile anlayamazken adamlar bunları besteliyor yahu…
Ama müziğin gerçek değerini anlamak için canlı dinlemenizi şiddetle öneririm. Grubu Hak gibi, Kaşık gibi çok sevdiğim bazı parçaları çalarken izlemek dünya-dışı bir deneyim gibiydi.. Hele Nevroz’un ikinci yarısında coşkudan, heyecandan kalbim patlayacak sandım. O groove, o atmosfer…
Konserden bir jam session tadı almanız oldukça olası. CD’ye yüzde yüz bağlı kalma zorunlulukları yok zira, besteleri yaparken kullandıkları doğaçlama özgürlüklerini sahnede de kullanıyor mahir müzisyenler. Sonuç olağanüstü.
Bunun üstün bir yetenek gerektirdiği malumun ilamı. Bu kalibrede müzisyenlerden de daha azını bekleyemiyorsun tabii.
Kes’te en sevdiğim şeylerden biri basların ve davulların standart bir ritim ikilisinden çok daha fazlası olması.
Elimde olsa konseri 3 kere baştan sona izler. Birinde sadece davulları, birinde sadece basları birinde sadece gitarları izlerdim.
O akşam seyircinin arasında bas’ın ön planda olmasından bu denli keyif alan tek kişi ben değildim belli ki Cenk Turanlı soloda kaldığında seyirciden epey bir alkış aldı. Mehmet’in tuşeleri bazen sert ve agresif bazen de Cem Aksel tadında yumuşacık, ama her daim net! O keskin o tutkulu vuruşları izlemenin keyfi ise anlatılmaz! İkilinin jazzy dokunuşlar serpiştirdiği bölümler ise tadından yenmiyor.
Cenk ile Mehmet’in okul yıllarına dayanan bir geçmişinin olmasının etkisini müziklerinde görüyoruz tabii.
Gitar Emre Kula gibi bir gitar ustasının elinde. Normalde vokallerden beklediğimiz oyma kakma işini burada gitar üstleniyor. Duygusal samimiyeti bize notalar iletiyor. Sololar bazen tane tane, bazen bulanık ama her daim detaycı ve heybetli. Intro’larda penasız çaldığı bölümlerde sanatçıyı izlemek pek keyifli. Aralara serpiştirdiği etnik öğeler ile, yaratıcı akor yürüyüşleriyle çekip çıkarıyor bizi daldığımız yerden. Hele o vahşi riff’lere meyledip de Mehmet de yüksek enerjili şekilde eşlik etti mi sanatçıya kendimizden geçiyoruz.
Grubu izlerken boyut değiştirmemeniz, bu dünyada kalabilmeniz pek mümkün değil. Konser değil, toplu ayin.
Özetle Ankara’da çok güzel bir konser gecesi geçirdik. Konserde aklımızı almayan tek bir saniye olmadı. Kaç gün geçti hala notalar kafamda dönüyor. Kamlama’yı dinledikçe de bu deneyimler tazeleniyor, çok güzel çok!
Türkiye’de bu yıl izlediğim tüm konserleri gölgede bırakan konserin çıkışında orada olan, Kes dinleyen herkese sarılasım geldi o akşam. Haha 😀
Tarzınız değilse de gidin Kes konserine… yeni bilinmezliklere açılan bir kapı, uzun yolculukların başlangıcı olabilir Kes sizin için.
No Comments