Türkçe İçerik

Dünyaca Ünlü Tenor Mario Frangoulis Ankara’daydı

01 Jan. 2014

Öncelikle…

Geçen Cumartesi gecesini bir kelime ile özetlemek gerekirse, o kelime “unutulmaz” olacaktır. Dikkatinizi çekerim, bunu söyleyen kişi her fırsatta kıtalar ve ülkeler arası seyahat edip sürekli konserlere giden biri.

Congresium Ankara, International Convention & Exhibition Centre’da gecenin sonuna doğru, bu dünyaca ünlü tenora duyduğum hayranlığı anlatamam. Bana sorarsanız, yeteneklerinin hakkını vermek için canlı izlemek gerek! Şimdiden Mario Frangoulis’in bir sonraki performansını izlemek için sabırsızlanıyorum, umuyorum Yunanistan’da, yine sevgili sopranomuz Feryal Türkoğlu ile yan yana!

Basın Toplantısı

Gece çok da önemli bir gündemle düzenlenmişti. Yunanistan’ın Avrupa Birliği dönem başkanlığını Yunanistan büyükelçisi Kyriakos Loukakis, Yunanistan’ın dünyaca ünlü tenoru Mario Frangoulis ve Yunan orkestra şefi Lukas Karytinos ile birlikte kutladık, mutluluklarını paylaştık. Basın toplantısı duygusal anlarla doluydu. Tercümeleri yapan hanımefendi gözyaşlarına boğuldu mesela, kim bilir neler geçirdi diye düşünmekten kendimi alamadım.  Beni de duygulandırdı gözyaşları.  Ankara Devlet Opera Balesi Müdür ve Sanat Yönetmeni (aynı zamanda, Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarında öğretim görevliliği de yapan ve kendisi de çok başarılı bir tenor olan) Aykut Çınar, Orkestra şefi Lukas Karytinos, Büyükelçi Kyriakos Loukakis ve Mario Frangoulis dostluk mesajları verdiler ve Yunanistan için tarihi olan bu anı onlarla paylaştığımız için mutluluklarını dile getirdiler. Lukas Karytinos, Başkemancılığını Tayfun Bozok‘un  yaptığı Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestrasına övgüler yağdırdı ve Feryal ile sahne almaktan onur duyduklarını da ayrıca eklediler. Feryal’i ve Ankara orkestrasını daha önce ya da belki bu konserde dinlemiş olanlarınıza zaten bu övgüleri sonuna kadar hak ettiklerini söylememe gerek yoktur. Gurur verici!

Ankara Devlet Opera ve Balesinin nazik daveti sayesinde ben de ünlü tenora çok merak ettiğim bir soruyu sorma fırsatı buldum. Kendisi birçok farklı tarzda eserleri başarıyla seslendiriyor; aryalar, ünlü pop şarkıları, pop-opera sentez eserler… Opera klasik bir tür olduğu kadar son derece modern de olabilmekte ve Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin de çeşitli eserlerle başarıyla örneklediği gibi pop kültürü ile de iç içe olabilmekte. Mario da geldiği nokta itibarıyla farklı farklı yaşlardan ve çevrelerden ve farklı müzik zevklerine sahip insanlara ulaşabilecek bir konumda olduğundan acaba opera ile geniş kitleleri buluşturmayı ve operanın aslında herkesin dinleyebileceği bir müzik türü olduğunu göstermeyi amaç edinmiş miydi?

Cevabı en az kendisi kadar etkileyiciydi.

“Hem bir sanatçı hem de bir insan olarak, hepimizin sürekli daha iyiye gitmeye ve müziğimizle umut getirmeyi ve ülkeleri birbirine yakınlaştırmayı amaçladığımızı düşünüyorum. Tabii ki, hem bir insan hem de bir müzisyen olarak benim de görevim tam olarak bunu gerçekleştirmek, köprüler kurmak ve hepimizin şu veya bu şekilde birbirimizle bağlar kurmamızı ummaktır.

Bu dünyada, elimizdeki tek dünyada, her geçen gün o kadar çok üzücü olay oluyor ki – tek dayanağımız kültürümüz, değerlerimiz ve insan ilişkileri. Ve umuyorum ki, ister opera olsun ister sentez; yaptığım müzikle, operada veya sahnede yaptığım diğer işlerle, insanlara daha iyi bir gelecek için, hep birlikte daha iyi bir dünya için dünyayı değiştirmeyi hayal edecek umudu veriyorumdur. “

Geceye dönersek…

Mario’nun sesi güçlü, tutku dolu ve performansı kulağa – ve göze – o kadar güzel hitap ediyor ki… Etkilenmemek mümkün değil doğrusu! Beni en çok etkileyen, düşük tonlardaki kadife sesi, özellikle orta tonlardaki rezonansı ve kendisine özgü ses rengi oldu. Ben bir tenor veya sopranonun sürekli tizlerde gezinmesinden öyle çok büyük bir zevk almıyorum, belki de şarkıcıyı biraz da bu yüzden çok beğendim. Elbette öylesi performanslardaki beceriyi takdir etmiyor değilim ama bana zevk veren şey biraz daha farklı. Örneğin Oğuz Sırmalı’nın yetenekli gitarist Deniz Sayman’la beraber kurduğu Sırmalı grubunun albümü ‘Gençlik Rüyası’ndaki performansı. Albümde, başarılı tenorun gerektiğinde ve yerinde çıktığı tizleri kadar,  orta aralığını sıklıkla duymak mümkün. Kısacası, dinlediğim müziklerde değişkenlik çekiyor beni.

Düşündüm de, aslında Mario’nun dünya çapında yaptığını tahmin ettiğim şeyi Oğuz da Türkiye’de yapıyor gibi. Çıkış albümleri, Gençlik Rüyası, yeni nesilleri opera ile pop ve klasik müziğin güzel bir karışımı ile tanıştırabilir. Ama tabii, konumuza dönelim değil mi?

Düetler

_TRK5195

Mario, Feryal ile düetlerinde özellikle etkileyiciydi ve her ikisinin de oyunculuk becerileri bunda çok büyük rol oynadı bana sorarsanız. Feryal yetkinliğiyle göz doldurdu ve muhteşem tenor gibi o da tüm izleyenleri büyüledi.

Mario sahnesini bugüne kadar birçok dünyaca ünlü sopranoyla paylaştı ve yanlış anlaşılmasın, elbette hepsiyle muhteşemdi. Ancak, belki de Mario ve Feryal çok benzer bir kültürü paylaştıklarından ve dolayısıyla sahnede birbirlerinin beden dillerini takip etmeleri, iletişim kurmaları çok daha kolay olduğundan, Feryal ile sahne kimyaları çok farklı bir düzeydeydi!

Akış…

Aryaları, Napolitenleri ve aşk dolu düetleriyle seçilen parçalar o kadar güzel aktı ki tüm gece… Orkestranın geceyi Gioconda’nın ‘Smile’ı ile açmasından ve Lukas’ın yönetiminde büyüleyici bir gece yaşayacağımızın işaretlerini vermesinden sonra Mario sahneye ‘Hijo De La Luna’ ile geldi. Ne başlangıç ama! İşte daha orada, adamın orta aralıktaki becerilerine aşık oldum resmen…

Ardından ‘Canzone Arrabbiata’ ile gecede eğlencenin de eksik olmayacağı mesajı verildi. Mario’nun seyirciyle iletişimi çok başarılıydı. Benim dağıldım an, ilk yarının ortalarında ‘Music of the Night’ performansı sırasındaydı. Muhteşemdi. Tek kelimeyle! Performans boyunca nefesimi tuttum resmen…  Boğazımın düğüm düğüm olması yetmezmiş gibi hemen ardından bir de sahneye büyüleyici sopranomuz Feryal Türkoğlu geldi… İkili Cole Porter’ın ‘So In Love’ını söylerken salondaki gönlünde sanat aşkı olan kadınlar kendilerini Feryal’in yerinde hayal etmiştir kesin. Ben mi? Yok canııım! 😛

Bir kez daha söylüyorum, muhteşemdiler. Ortalama insan için fazla becerikli performanslarına bir de teatral yetenekleri eklenince kendimi ürpermiş biçimde çılgınlar gibi alkışlarken buldum!

Ha! Zalim sanatçılarımız acımasızlıkta sınır tanımadı bayanlar ve baylar! Mario sahneyi Feryal’e bıraktı ve yetenekli soprano da ‘Les Filles De Cadix’le tüm salonun nefesini kesti. Parçanın ardından salon alkıştan yıkıldı elbette. Yazarken bile tüylerim diken diken oluyor, ne kadar şahanesin Feryal Türkoğlu?!

_TRK4976

Burada tabii ki akşamın parçalarını ve akışını hazırlayan her kimse, Mario’ya garezleri olmalı,  besbelli tenorun dinlenmesini istemiyorlar. Yok, yok, çok ciddiyim. İlk bölümün sonunda arka arkaya ‘Luna Rossa’ ve ‘Granada söyletirseniz sanatçıya, sonuç da böylesine etkileyici olursa, izleyenlerin onu sahne arkasına bir türlü göndermemesine de kızamazsınız!

İkinci bölüm de birinci kadar etkileyiciydi ama asıl kıyamet orta kısımda koptu.

Mikis Theodorakis’i bilirsiniz, hayatı boyunca Türk-Yunan ilişkilerinin hep daha iyiye gitmesi için uğraşmış ve hem bu amaçla hem de müzikal anlamda Zülfü Livaneli ile birlikte çalışmalar yapmış çok değerli bir sanatçı. Türkiye’de de bilinir ve sevilir elbette!

Şimdi de, sahnedeki ikilinin bu sanatçının bir düetini, ‘Pheadra’yı söylediğini sonra da geceyi yine Theodorakis’in Kazancakis’in Zorba’sı için yazdığı ‘Strosse To Stromo Sou’ ile bitirip üstüne bir de ünlü Zorba Dansını yaptıklarını hayal edin! Tabii ki dakikalarca ayakta alkışlandılar ve üç defa geri geldiler sahneye! Bir tanesinde de yine Andrew Lloyd Webber’in Phantom of the Opera’sından ‘All I Ask of You’ söylediler ki, nefes kesiciydi! Yirmi seneden fazla olmuş olabilir ama Mario, ‘Raoul’ rolünde gerçekten hala inanılmaz!

İncelik ve umut mesajları…

Mario, sahnede olduğu her an, gülümsemesi ve ince ve umut dolu söylemleriyle hem sahneyi hem de dinleyenlerin kalbini ışığa boğdu. Cesare Andrea Bixio’nun ‘Mamma’sını tüm annelere ithaf etmesinden tutun da iki ülkenin benzerlikleri ve farklılıklarından müspet bir biçimde dem vurmasına, ortak geçmişlerinden ve hayal ettiği, ideal geleceğinden bahsetmesine kadar, tüm söylemleri onun ince ve umut dolu bir kalbi olduğunu kanıtladı.

Gecenin organizasyonu da tek kelimeyle mükemmeldi! ATO Congresium Ankara harika bir seçim olmuş. Salonun tasarımı, kapasitesi, otoparkı, giriş çıkışların rahatlığı, akustiği, çalışanların kibarlığına kadar her şeyiyle gecenin ihtişamına yakışır bir mekan olduğunu söylemek lazım. Bu güzel geceyi bize yaşattığı için en büyük tebriği Ankara Devlet Opera ve Balesi hak ediyor tabii ki. Ankara Devlet Opera ve Balesi Müdür ve Sanat Yönetmeni Aykut Çınar, Halkla ilişkiler Koordinatörü Zeynep Halvaşi ve Halkla İlişkiler Uzmanı Emrah Betos bütün gece organizasyonun kusursuz geçmesi için durmadan çalıştılar. Sonuç; katıksız bir başarı!

Özetle…

Hem müzik anlamında hem duygusal olarak şahane bir tecrübe, her şeyiyle olağanüstü bir geceydi!
Congresium’u Mario’nun sahip olduğu başarılı kariyeri yüzde yüz hak ettiği ve daha senelerce de sürdüreceği konusunda inancım tam olarak, yüzümde büyük bir gülümsemeyle terk ettim.

Yazımı Yunanistan’a dönem başkanlığında başarılar dileyerek, değerli komşumuza ithaf ediyorum…

 Sevgilerimle,

You Might Also Like

No Comments

    Leave a Reply