Dün akşam, 16. ODTÜ Sanat Festivali kapsamında ODTÜ Kültür Kongre Merkezinde gerçekleşen bir Ankara Müzisyenleri Konserini daha geride bıraktık ve ben her seferinde olduğu gibi ‘bir an önce gelecek sene olsa da yine gitsek’ diyerek terk ettim Kemal Kurdaş’ı.
Gerçekten, başta Emrehan Halıcı olmak üzere tüm müzisyenleri ve emeği geçen tüm ekibi yürekten kutluyorum; muhteşem bir organizasyon, tam bir müzik şöleniydi. Efsanevi Radyo ODTÜ programı Modern Sabahlar’ın sunucuları Ege, Fahir ve Oktay’ı da unutmamak gerek tabii, zira geceye onların katkısı da inanılmaz büyük.
Tam 10 sene…
10 senedir kaliteden hiç ödün vermeksizin, bu ülkenin en büyük değerlerinden biri olan sevgili Emrehan’ın liderliğinde biz Ankaralılara bu müzik ziyafetini çekiyorlar; en özet haliyle söylemek gerekirse: müteşekkiriz!
Emrehan Halıcı’nın ülkemize ve bize kattığı değeri anlatmak sayfalarca yazmayı gerektireceğinden bunu başka bir yazıya, hatta kim bilir belki kendisiyle bir söyleşiye bırakarak bu çok etkileyici geceden izlenimlerime geçmek istiyorum.
Gecede çok yakından tanıdığım, takip ettiğim, sevdiğim müzisyenlerin yanında ilk defa gördüğüm genç ve yetenekli müzisyenler de vardı. Hatta bunlardan bazıları aklımı aldı diyebilirim. Özetle, dün muhteşem bir gece geçirmenin yanında, yakın takibe alacağım yeni müzisyenler tanımış oldum. Bunların başında da Halıcı’nın kendi oğlu Eren Halıcı bulunuyor…
Gecenin benim için doruğa ulaştığı anlarını sıralamak gerekirse…
Aydın Kâhya’nın ODTÜ’nün konservatuarının olmayışından dem vurduktan hemen sonraki Beatles ve Stevie Wonder yorumları… Doğrusu sahneye çıkış anı seyirciyi (daha çok beni :)) biraz yabancılaştırdı sanatçının. Ancak bu ruh hali, müzisyen şarkı söylemeye başladığı anda yerini bir saygıya ve huşu haline bıraktı. Muhteşemdi. Nokta.
Fethi Okutan sahnede değerli diğer müzisyenlerle beraber efsanevi Purple Haze’in Jimi Hendrix’in & Marcus Miller yorumları karışımıyla karşımızdaydı. Ne harika bir fikir! Sizi bilmem, normalde gitardan duymaya alışkın olduğumuz notaların bas yorumunu duymak benim acayip hoşuma gitti! Fethi nasıl da hakkını verdi! O çok yetkin olduğu slap tekniğiyle bizlere sunduğu bas solosu bu yılki konserin aklımdan çıkmayacak anları arasında yerini aldı. Fethi dünya standartlarında bir müzisyen olduğunu, ben Fethi’nin albümünü Amerikalı editörüm RJ Dunn’a (lonestar) gönderdiğimde zaten ispatlamıştı. RJ albümü yere göğe sığdıramadı. RJ’in krtiğini buradan okuyabilirsiniz.
Muzaffer Nezihi Egelioğlu’nun Sunny’deki klavye solosu, Levent Solakoğlu ve Murat Bağcıoğlu’nun performansları, yine beni çok etkileyen anlardan oldu.
Ve Kemal Çiftçi! İstisnasız her izlediğimde bana New Orleans’da bir bardaymışım hissi verir müzisyen… Yabancı dilde söylemek nasıl da yakışıyor tecrübeli vokaliste ve bir de sempatik ki! Çiftçi’nin parçaya başlamadan önce ‘amfiye biraz ses ver’ demesi üzerine Ege’nin gecenin kalan kısmında ‘ışıkları yak, telefonu söndür’ şeklinde sevimli göndermeler yapmasına kaç puan?! 😀
Oya Kaçmaz da şahaneydi! Oya’yı geçtiğimiz senelerde çok komik bir tesadüf ile tanıdım aslına bakarsanız. Yine bir konser organizasyonu sebebiyle IF’deydim, seyirciler daha gelmemiş… Tuvalete girmemle içerden muhteşem bir Alicia Keys – Fallin’ yorumu duyuyorum… İçerdeki büyüleyici sesin sahibini bekliyorum çaktırmadan, görmem lazım! Muhteşem sesi yetmiyormuş gibi bir de güzel ve anlamlı bir yüz çıkmasın mı içerden?! Dayanamayıp soruyorum tabii “sen kimsin?” – gülüşüyoruz, tanışıyoruz.
Sonradan yazıştık da güzel Oya’cıkla 🙂 1992, İzmir doğumluymuş, Ankara’ya gelişi 2010 yılında ODTÜ fizik öğretmenliği bölümünü kazanmasıyla olmuş. Formel bir müzik eğitimi almamış. Bu becerisini küçükken aldığı birkaç gitar dersine ve babasının gitarına sesiyle eşlik etmesine borçlu olsa gerek o halde! Lise ve üniversite konserleri, workshoplar, “jam session”lar, spontane sahneye atlayıp şarkı söylemeler falan derken dün akşam işte Ankara’nın en yetkin müzisyenleriyle sahnedeydi… Ne de çok yakıştı, bizi büyüledi resmen. Vallahi ne zamandır Oya hakkında yazmak istiyordum, kısmet bugüneymiş…
“Gecenin muhteşem açılışından bahsetmeyecek mi?” diye düşünenleriniz olmuştur sanırım 🙂 Tabii ki bahsedeceğim.
Muhteşem bir The Doors – Roadhouse Blues & Deep Purple – Black Night mash-up’ı ile açıldı gece! Tek kelimeyle harikaydı. E, sahnede Ankara’nın tecrübeli müzisyenleri var… Harika bir şekilde bizi hazırladılar müzik ziyafetine! Ama açık söylemeliyim, benim aklım yıllar öncesinde konserin Shine on You Crazy Diamond ile açılmasında kaldı. O nasıl bir başlangıçtı öyle. Daha konserin başında tüylerimizi diken diken etmişlerdi, konser boyunca sakinleşememiş, kendimize gelememiştik! Aslında bu konuya ilişkin benim birkaç önerim olacak naçizane… Ama buraya yazmak yerine sevgili Emrehan Halıcı’ya bizzat ileteceğim 🙂
Ve benim için gecenin en güzel an; Grammy ödüllü American jazz-funk topluluğu Snarky Puppy’ye ait Shofukan yorumu oldu! O kadar etkileyici bir parça ki bence işte o Shine on You açılışında yaratılan etkiye yakın bir etki dün gece ancak bu parçayla ve performansla yaratılabilirdi. Çift klavyenin leziz atışmaları, kısa da olsa vokal harmonileri, baştaki mistik melodilerin yerini bıraktığı “groovy” ritim… Bu performansın üzerimdeki etkisini nasıl anlatsam… Hmm… Hani bir sanat eserini, yorumlanışını çok beğenirsiniz ya da işte başka bir nedenle coşkudan, huşudan, zevkten yüzünüz yamulur. Efendim ben ‘eargasm’ diyeyim işte konuyu orada kapatalım. 🙂 Böyle bir şeydi hissettiğim parçayı dinlerken, hiç bitmesin istedim.
Brooklyn’li topluluğa ait gecede çalınan bir diğer parça da Gone Under oldu ve bu parçanın da dün geceki yorumu tek kelimeyle şahaneydi. Seyircilerden biri “tweet”inde gecenin fazla jazz ağırlıklı olduğuna dair bir yorum getirdi. Görüşüne saygı duymakla beraber, ben dün akşamki jazz performanslarından fena halde memnun kaldım. Jazz dinlemeye ne kadar acıktığımı anladım, içimden koşa koşa bir jazz bara gitmek geldi. Sonra Ankara’mızda böyle bir barın olmadığını hatırlayıp sakinleştim 🙂 Bu muhteşem yorumlara imzalarını atan tüm müzisyenleri alkışlıyorum! Bize bu muhteşem müzisyenleri tanıştırdığı için de Emrehan Halıcı’ya teşekkür ediyorum. Takipte olacağım!
Gecede zayıf kalan parçalar da vardı açıkçası – Blair – Have Fun Go Mad, Tina Turner- Simply the Best, James Brown – Sex Machine. Bence bu parçalar gecenin anlamı ile, konserin 10 yıllık duruşu ile çok da uyumlu değillerdi.
Normalde Paloma Faith – Can’t Rely On You ve Duffy – Mercy için de aynı yorumu yapardım ama Oya’nın ve Dilek Özak’ın harika yorumları fikrimi değiştirdi. Güzel vokalistlere bu parçalar çok yakışmış.
Gecenin önemli anlarından biri de Halıcı’nın ülkece 3Y’den kurtulmamızı temenni ettiği andı: yolsuzluk, yoksulluk ve yasak. Halıcı’nın 3Y olarak formüle ettiği mesajı, müzikten bağımsız olarak tüylerimizi diken diken etti.
Müzikten bağımsız olarak doruğa ulaştığımız tek an bu değildi tabii ki. Ege, Fahir ve Oktay’ın geceyi sunması keyfimize keyif kattı. Öyle ki, esprilere katır-vari kahkahalar atmak suretiyle “lady”likten geriye pek bir şey kalmadı sanıyorum 😀 Alacağınız olsun Modern Sabahlar…
Ayrıca gecenin en şık giyinen ödülünü de ben Oktay’a verdim. Doctor Who- Abbey Road t-shirt’ünü resmen kıskandım!
Gözlerim aradı…
Gözlerimizin bu konserlerde görmeye alıştığı bazı isimler yoktu gecede. Süleyman Bağcıoğlu, Artun Ertürk, Alp Dündar’ı gözlerim aradı açıkçası. Hatta ilk başlarda organizasyona dâhil olup bir süredir katılmayan Umran Beriş, Süleyman Öcal… İçimden “keşke onlar da olsaydı da şöyle nefis Pink Floyd, Queen yorumları dinleseydik” demedim değil.
Neyse, benim geceye ilişkin izlenimlerim bitmek bilmez, tadı damağımda… Ve elbette, konserin güzel anları bunlarla sınırlı değil, her anı çok özel ve güzeldi; aklımızda, gölümüzde bir iz bıraktı ve gitti… Şimdiden 11. Konseri iple çekiyoruz.
Hadi, acele et 2016!
No Comments