Power metal olarak adlandırılan tarzı bazı teknik ifadelerle açıklamak mümkün. Ama bence tanım çok basit. Helloween ve Gamma Ray tarzı yapılan heavy metal’e power metal denir. Stratovarious, Hammerfall, Primal Fear, Edguy… Akla power metal olarak gelen tüm grupların çıkış noktası Helloween’dir.
1980’li yıllarda arka arkaya çıkardığı Walls of Jericho ve Keeper of the Seven Keys albümleriyle heavy metalin en büyüklerinden biri olmaya aday bir gruptu Helloween. Ama grubun beyni olan Kai Hansen‘in erken ayrılığı büyüyü bozdu.
Hansen, özellikle Keeper of the Seven Keys Part 1‘daki beste ve söz yeteneğiyle tüm dünyanın ilgisini çekmişti. Iron Maiden’ın çift gitarda yarattığı devrimi Helloween geliştirmiş ve metalin devlerine parmak ısırtacak parçalar çıkmıştı.
Grubun diğer gitaristi olan ve kompleksleriyle herkesi usandıran Michael Weikath ile tartışmaktan sıkılan Kai Hansen yepyeni bir grup kurdu. Gamma Ray isimli grup 1989’da ilk albümü Heading for Tomorrow‘u çıkardı. Helloween’in hangi yöne gideceğini bilemeyen Hansen sonrası albümlerini pek sevmemiş olan heavy metal dinleyicisi Heading for Tomorrow‘a bayıldı. Albüm ticari olarak çok başarılı olamadı. Ama Helloween fanlarını bir kere peşine takmıştı.
Hansen, vokalde Ralf Scheepers‘ın yer aldığı üç albüm yaptı Gamma Ray’le. Sonra bir gün Scheepers ayrıldı gruptan. Yeni bir vokalist arayan Hansen’e herkes aynı şeyi önerdi, “sen yapsana vokalleri”. Boş bir talep değildi bu. Çünkü Kai Hansen ilk Helloween albümünde, Walls of Jericho‘da da vokalleri üstlenmişti. Hansen, “tamam” dedi ve grup Land of the Free’yi kaydetti.
Yıl 1995’di, müzik piyasası alternative rock gruplarının etkisi altındaydı. Tüm eski gruplar ya kan kaybına uğramış, ya da dağılmıştı. Ayakta kalanlar ise yeni döneme uyum sağlamaya çalışan albümler yapıyor ama kimseye kendini beğendiremiyordu. Queensryche, Hear in the Now Frontier ile büyük hayalkırıklığı yaratmıştı. Motley Crue‘nun kendi adını taşıyan albümü tam bir hezimetti.
İşte Almanya’dan bağımsız bir firmadan gelen bu albüm heavy metal sevenlere umut verdi. Albümün tarzının modern olma çabasıyla hiçbir ilgisi yoktu. Parçalar çok güçlüydü. Kai Hansen’in vokalleri özellikle Helloween fanlarını mest ediyordu.
Land of the Free, 90’lı yıllarda heavy metalin yeniden doğuşunu başlatan albümlerden oldu. Gamma Ray, yeni bir kadroyla işleri yoluna koyan Helloween, Blind Guardian, Hammerfall ve Stratovarious ile beraber heavy metal bayrağına tekrar göklerde yer açtı…
Kai Hansen, daha sonra 6 albüm daha yaptı. Son albüm Empire of the Undead ise geçen ay piyasaya çıktı.
Empire of the Undead hiçbir yenilik sunmuyor, ama işin güzelliği de orada zaten. Kai Hansen ve arkadaşlarının yeni sound getirmek gibi iddiası yok. Albümün vaad ettiği tek şey var: heavy metal. Bu anlamda dinleyicisinin isteğini fazlasıyla karşılıyor. 10 parçalık albümün yaklaşık 10 dakikalık açılış parçası Avalon, metal dinleyicisinin hem sert hem melodik hem de progressive olma ihtiyacını karşılıyor, grupla yeni tanışanların “kim lan bu adamlar” demesini sağlıyor.
Arka arkaya gelen Hellbent, Born to Fly ve Seven da teknik altyapısı güçlü yanlarıyla albümü alıp götürüyor. Hansen, Empire of the Undead’in daha thrash bir albüm olduğunu söylüyor ki, bence bu albümün olumsuz yanı. Demonseed gibi bazı parçalarda da karanlık yapı gözden kaçmıyor.
Empire of the Undead en iyi Gamma Ray albümlerinden değil. Ama 2014 yılında çıkmış en iyi heavy metal albümlerinden biri. Arabada kafa dağıtmak ya da kafanızı sağa sola vurmak istiyorsanız ise çok da iyi seçenek.
No Comments