A dostlar ( sanki Nurhan Damcıoğlu’yum ne demek ulan a dostlar- hoş o zamanlar hayatımda Gülşen Bubikoğlu olmasa şöyle bir göz ucuyla süzer, oynak-kıvrak bedenini gençliğimin en karanlık fantağğzilerine doğru saçından sürükleye sürükleye götürebilirdim-ucuz kurtulmuş) neler çekmeye başladım, şu sakin ömrüm ne fırtınaların ortasında kaldı, ne ben anlatayım ne de siz sorun- zaten sormasanız da okumaya Allah rızası için niyet ettiyseniz, asbestinizi tazelediyseniz öğreneceksiniz birazdan. Sevgili dostum Paul Auster’da olduğu gibi ben de yazma kabızlığı içinde debelenip duruyor, ilham alabileceğim türlü işkencelere gark oluyorum. Kendi kendime not; böyle daha yazının başında parantezler arasında çeşit çeşit bilgi vereceksen işimiz var, okunmayı anlaşılmayı zorlaştıran bir yazım stilin var, eğer jamez/cengiz coysculuk falan oynamak istiyorsan burası yannış ülke. Yannış ne demek oğlum sen önce doğru düzgün şakımayı öğren puştbeyinli, hahahah o kuşbeyinli bir kere yavrum, biliyorum ama ben senin anlayamayacağın ufak bir geçirme karnavalı tertip etmiştim, neyse olur hıhı dikkat ederim, hadi bas git zihnimden.
Günlerim okuyup araştırarak geçse de, içimde tam karnımın ortasında kocaman bir taş ile sanki şincikagawa* yani çok kakam varmış da katotopark* defekasyon mamulâtının kubur ile gürültülü buluşma anı efekti veremiyormuşum gibi oradan oraya dolanmakla, gecelerim ise kan ter içinde kâbustan kâbusa uyanmakla geçip gidiyor ama tek bir satır yazamıyor ya da yazdıklarımdan hiç memnun olmuyordum, desem hahaha zaten senin on yazıdan fazla yazabileceğine inanmıyorduk, sen de nerede o derinlik, nerede o kalem diyen çapsız kalabalığı tatmin etmektense (bu sefer duygularından-hislerinden bahsediyorum), onları öyle mutlu görmektense gözlerime mil çeker, geri kalan ömrümü yolları çatallanan bahçede canım büyüğüm Borges gibi geçirirdim. Ama bu seviyesiz, hayasız, hayasız (buradaki anlamı (erbezi) (husye) (orchis) (gamet) (üreme topları) (ovaryum) (gonat) (testis) (üzümcükler) (billur) (taşak) yoksunu-evet yanlış okumadınız iki kere yazdım), haysiyetsiz, çapsız güruha tokat gibi bir yanıt geliyor. Yaaa şimdiye kadar fantağzi sandığınız BÜLLÜK yayınevi gerçek oldu, yaaa ne oldu yaprağım, hayırdır betin benzin attı. Evet yanlış duymadınız, Mehmet kardeşiniz büyük bir kredi çekti ve Avrupa’nın en büyük metrekareye sahip kendi yayınevini kurdu. Tabi ilk başlarda biraz zor oldu, güzel-güzide isimden dolayı, devlet bankalarında ilk başta çok sevilerek, sayılarak, yerlere kadar eğilerek karşılanmama rağmen bir ikisinden özel güvenlik ya da 112 vasıtasıyla gelen polis arkadaşların ittirmesiyle ayrılmak zorunda kaldım. Hatta bir tanesinde ekip otosuna bindirilirken kafamı çarpmayayım diye polis arkadaş eliyle siper oldu fikir dolu başıma. Ama azimli sıçan duvarı deler hesabı, yemeden içmeden başıma gelen uğursuz olaylara rağmen yılmadım. Ne de olsa çağının çok ötesinde bir kardeşiniz olarak bu mücadeleyi vermek benim gibi öncü bir krakerin ee ee. Ulan mahallenin piçleri yine gözüme gözüme lazer pointer tutyor ulan gangbang evlatları, swinger tohumları, eşşoğlueşekler. Ulan karma sen ne yaman bir şeysin, eskiden yaptığım tüm piçlikleri karşıma çıkartacaksan teslim oluyorum, gerçekten mücadele edemem tek bir ömürde eskiden yaptıklarımla, hem ben birkaç kişi hariç kimsenin üzerine bu kadar gitmedim. Neyse öncü bir karakter olarak bazı zorluklarla karşılaşacağımı pek tabiî ki biliyordum, ama aklımda finans sektörü ile amansız bir yarışa girebileceğim hiç gelmemişti. En fazla aklıma gelen Lemmy Kilmister, İzzet Altınmeşe (is that Altınmeşe), Tolga Çevik ve son olarak da Yıldız Tilbe’nin açma kapama düğmesi gibi yüzlerinde duran benlerini sıkmak falan olurdu.
Bu üstteki bölümü okumasanız da olur, aslında bildiğiniz goygoya bağlamış kendimle ve kelimelerle olan çapraşık ilişkimi iyice gün yüzüne çıkartmışım. Ama en azından erkek vücudunun tek bir bölgesi hakkında ne kadar geniş bilgiye hem de tek seferde ulaştığınıza şaşacak, ama olur olmaz yerde de aklınıza gelip duracak, bu bilgi yüzünden durduk yere bana lanet okuyacaksınız ya da şükredeceksiniz halinize. Abi bunların hepsi aynı anda mı olacak? Sen gel bakayım şöyle delikanlı isim neydi senin…
Ama gel gelelim ilham alamadığım gibi herhangi bir ders de alamadan hayatıma devam ediyorum. Geçen gün sırf ilham alabileyim, yazabilecek yeni bir konu olsun, Allah inancımı pekiştirsin, hayata tutunabilecek bir şeylerim olsun diye yoldan geçen çıtı pıtı bir kadına el ile sarkıntılık ettim, önce gözleri hayretler içerisinde büyüyen kadın, pek de yakışıklıymışsın aslanım diyerek şehvetle dudaklarını aralarken olanca kuvvetiyle beni kendisine doğru çekmeye başladı. Hiç beklemediğim yerden sağlam bir kroşe yediğim için karşı koyamadım, zaten yapay deri paltosunun ve yıllardır başından çıkartmadığı kafa yağı rahiyalı başörtüsünün çılgın notaları, hanım aplanın ağız kokusuyla birleşince bilincim bana çeşitli oyunlar oynamaya başlamıştı. Neyse ki olay Diyanet İşleri Başkanlığının dış duvarının hemen yanında gerçekleştiği için en önde özel güvenlik görevlileri ve devrim muhafızı olduğuna inandığım bozuk Türkçeleri ama akıcı Arapçaları ve siyah-kalın-damarlı bir ağaçtan yapılma coplarıyla—ohhh be yazarken bile içim fena oldu, bitti hadi dağılın- onların peşi sıra cübbeli imamlar, hemen ardından kolormatik gözlüklü din öğretmenleri, gözlerini kan bürümüş ağızlarında anlaşılmayan dualar ve ellerinde kör bağ pıçaağ olan tekbirspor takımı ve teknik heyeti yedekleri dahil ve en sonda namazdan yeni çıkmış kimi ayakkabılarının arkasına basan, kimi ayakkabısının önünü yere vurarak ayağına yerleştirmeye çalışan, kimi de ayakkabısının tekini yolda kaybetmiş cami cemaati üzerime üzerime yağıyorlardı. Beni es geçip kadına doğru koştuklarını hayretler içerisinde izlerken kaşla göz arasında kadını yarı beline kadar toprağa gömmüş etraftan taş topluyorlardı, diğer kanlı çukurları fark ettiğim anda…
Özümde kendisiyle fazla barışık, neşeli ve ciddiyetten uzak ama tuvalete yakın bir yaşam süren bir canlı türüyümdür. Hele ki son dönemde yaşantımdaki bazı olumlu değişikliklerden sonra, İpim Kuşağım Ltd. Şti. mütevelli heyet başkanı olarak hayatımı idame ettiriyorum, yani nerede akşam orada sabah, ayağı kırık köpek gibi geziniyor, günümü gün ediyor, zevk-ü sefa içerisinde kırmızı reçete ile yazılmış ilaçlarımı içkimle birlikte yudumluyorum. Yıllar önce uykum ile ana avrat küfürleşmelerin, hatta sonunda birbirimize sağlam birkaç yumruk salladığımız o meşum olay sonrasında deliksiz 5-6 saat uyku uyumamışımdır ki, zaten uyumayı da çok seven bir adam değilimdir. Ama artık yaş 50 ye geldiğinde eksikliğini yavaştan hissettiğim bu kronik uykusuzluk beni yormaya başladı. Sabah erken kalkmak zorunda olmadığım bir işim var neyse ki, o yüzden saatler süren ayılma ritüellerimin uzunluğu şimdilik hayatımda benim için pek sorun yaratmıyor. Benim için derken konunun ne kadar çirkinleşebileceğini tahmin edemediğinizi, hatta zerre anlamadığınızı yüzlerinizdeki abuk ifadeden anladığım için hemen güccüğ gri organcağızınıza yardımcı olabilecek eser miktar okşijenden bünyenize şeettireyim. Efendim ben deniz sabahları aynı ortamda olmak istemeyeceğiniz kadar mendebur, aynı zamanda suratsız ve akabinde her türlü nefret söyleminin vücuda gelmiş hali olmayı yeniden tanımlayabilmiş, tüm bunları bir potada eritmiş bir yaratığımdır. Benimle uyanmış olma şanssızlığına erişmiş insanlar, sabahları ayılmak şöyle dursun, nursuz suratımda tek bir iyilik emaresi görülmediğini, konuşmak yerine homurdanan-çemkiren, asık suratım ve öfke saçmaya hazır bakışlarımdan koşarak kaçar, hatta bir süre (bazen çok uzun sürebiliyor) benden nefret ederler, bende bayılmıyorum ulan size ne var bu kadar uzatacak.
Uyanınca ayılmak namına televizyonu açıp çıkan sesleri dinliyorum. Duymuyordum ama artık yavaş yavaş bu sesler bana bile değmeye, ürkütmeye, endişelendirmeye, üzmeye ve öfkelendirmeye başladılar.
Neyse, bahsetmek istediğim konu kovaladıkça kaçan, debelendikçe batan ateş böceğim misin? Eskiden ülkemizin gelişmekte olduğunu tam olmasa da yarı Avrupalı olduğumuzu falan düşünürdüm. Ancak 2000’li yılların ortasından itibaren, eskiden “Dünya’nın Götdeliği” dediğim Ortadoğu’nun dürrük ülkelerinden birisi olduğumuz gerçeği tokat gibi yüzüme indi, bu yavaş yavaş olurken kendisini akıllı sayan başta ben olmak üzere hiçbirimizin haberinin olmamış olması başlı başına ayrı bir rezalettir. Ayrıca ben ve yakın uzak çevremde bir boka yarayan tek bir kişinin bulunmaması nasıl bir tesadüftür. Ulan ne ara bu kadar doğuya gittik, ne ara o kadar cahilliğe battık-bulandık, nasıl oldu? Sadece Amerika’nın Ortadoğu planları ya da yönetenlerin tutumları ile açıklanamayacak derecede büyük bir çöküş, müthiş bir ahlaki çürüme ve ruhsal yozlaşma yaşamaktayız. Normalde politika konuşmak hiç hoşlanmadığım hatta sığ bulduğum işlerdendir, ama gel gör ki ben bile bunları ajandama yazmaya başladıysam durum çok vahim demektir. Arkadaş kentli kalmamış her yeri köylüler, kasabalılar basmış, etrafımız sarılmış- lütfen tabirimi mazur görün ya da görmeyin alümniyun çok da fifi. Ulan survivor seyreden, kuruluş-diriliş-seriliş gibi dizileri seyreden üniversite mezunu adam mı olur arkadaş nasıl adamlar haline geldik biz, hoş ben de yıllar önce Polat Alemdar’ın adalet dağıtmasına bir iki sezon eşlik etmiştim, zaten biliyorsunuz benim yazılarım başta kendim olmak üzere, önüme kim gelirse acımadan geçirmesiyle ünlüdür. Ama ne fark ediyor survivor yerine netflix ya da amazon prime seyrederek farklı bir bok mu yiyoruz, tıynetsiz-mayası bozuk, salak güruh, kendi rızasıyla uyutulmuş insanlar haline geldik. Tam bir kaçış içinde yaşıyoruz, görmezsem daha mutlu yaşarım klanının salak üyeleri olarak.
- Ne yapıyorsun abi uzun zaman oldu görüşmeyeli, nasıl gidiyor hayat?
- Ya ne biliyim işte hayat gailesi.
- Siktir oradan götağızlı (iç ses). Ya sorma al benden de o kadar? Ee peki müzik yapıyor musun eşekler gibi güzel davul çalardın oğlum sen.
- Abi üniversiteden sonra iş güç evlilik, çoluk çocuk hiç zaman kalmıyor. Yok büyüğün balesi küçüğün karatesi özel dersleri….
- Canım kardeşim bunlar senin yaptığın tercihlerin sonuçları; ama benim sorum şu kendin için ne yapıyorsun? Büyük kızın üniversite bitince ya yurtdışına kaçmak için kafanı zikecek ya da birisiyle evlenecek kendi hayatını kuracak, aldığı bale eğitimi en fazla elin oğluna pole dance olarak geri dönecek ya da bacaklarını daha iyi açabilecek.
- Oğlum ne diyorsun sen ne biçim ne terbiyesiz bir herif olmuşsun seninle yıllardır neden görüşmediğimi şimdi daha iyi anlıyorum terbiyesiz herif.
- Yalan mı lan söylediklerim salak herif esas ben bu sefer görmemezlikten gelmeyim diye lütfedip konuştum seninle, zaten eskiden bok gibi davul çalardın ritim kulağın yok atak ile girdiğin her şarkıda ritim kaçırırdın salak.
Kulaklarınızdan öperim, sevgiler
No Comments