Album Reviews Specials Türkçe İçerik

ÖMÜRBOYU BAŞARI ÖDÜLLERİ 1

Şu yarı anlamlı hayatımın belki de son dönemecine girdiğim bu dönemde, geriye dönüp baktığımda iyi ki yapmışım ya da ulan böyle salaklıklar sadece senin başına gelir Mehpoz efendi dediğim binlerce şey oldu. Hepsine huzurlarınızda saygı ve minnetle teşekkür ederim, onlar sayesinde, onların gösterdiği eksikliklerimle ve ilerlemeye-çabalamaya beni motive ettikleri için sağ olsunlar var olsunlar.

Bu yazı bu şarkı ile başlamalıydı

Geçmiş hayatımın alkolden uyuşturucuya, her türlüsünde arsızlık, hırsızlıktan beyaz kadın ticaretine kadar işe yaramaz-çocukça olsa da bana kattıkları için memnunum. Ama artık ilgimi çeken konular arasında oldukça alt sırada bu saydıklarım. Ama “ulan 1071 yıl önce biz ne haylaz, ne afacan uronzbu tohumlarıydık”, “biz gençken ortamların ağzına koyduyduk..” gibi konuşmalar belki birkaç dakika iyi gelir, eğlenir eğlendiririm ama kısa bir süre sonra hala bu muhabbet devam ediyorsa sıkılır ruhumu kör bağ pıçaaağnan pıçaklamaya girişirim.

Ama 1453 yıldır yapmaktan bıkmadığım tek şey müzik üzerine konuşmaktır. Gruplar hakkında yerli yersiz yorumlar yapmaya, seviyorsam kendimce nedenlerini, sevmiyorsam itin anüsüne kısa ve acısız bir yolculuk yapmalarına yardım ve yataklık etmekten inanılmaz keyif alırım. Akabinde, bu sonsuz keyfin başta tüm İslam âlemi ile dost devletlerin ve en nihayetinde tüm dünya halkları tarafından yaşanmasını niyaz eder, büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpmek için kafalarının iki yanından tutar kendime doğru kaldırırım.(bknz Zahmet Davidson boyun fıtığı tedavi yöntemleri)

Ulan kimse ne yapıyorsun diyemiyor işte buyuz:(

Çişimi tutmayı yeni becermiş bir bebe olduğumda herhalde ortaokul sıralarında bir yerdeydim, şaka lan hala kariyer hedefim günü tek donla geçirmektir. Ya da başka şekilde abartayım, ilk kez çişimi tutmayı öğrendiğimde berberde sakal tıraşı oluyordum. Kes tıraşı Memed Ağa. Çiş ve kaka benim yazılarımın vazgeçilmez parçaları artık bunu siz de biliyorsunuz. Neyse ortaokul yılları ve netekim darbesi sonrası Özal gebeşinin her şeyimizi konvörtıbıl ettiği o dönemlerde müziği keşfettim. Aslında çok daha önce ablamın konservatuarda okuduğu döneminde klasik müziği keşfetmiştim, rahmetli anacığım evde opera falan dinlerdi. Güzel değil çoooooook güzel günlermiş, oraya geri dönmeyi ne kadar çok isterim anlatamam, hatta hayatını gitar çalarak kazanan birisi olarak bir iki parmağımı feda edebilirim, fazla kişisel olmaya başladı neyse ben odağıma döneyim kestirmeden yoksa çıkışı bulmak isteyip istemeyeceğimden pek emin değilim.

Önce Michael Jackson ve Madonna girdi hayatıma ardından Duran Duran ve tabiî ki göğüs farkı ile Samantha Fox, abazanlığın tavan yaptığı, boş vakitlerimde otuz civarında sayının bulunduğu heyecanlı yıllarda müziğin içeriğinden ziyade söyleyen aplaların fizikleri ile daha yakinen ilgilenirdim. Ama işte adı üzerinde pop müzik, sabun köpüğü gibi, geriye dönüp baktığımda o dönemden Duran Duran “Wild Boys”, Laura Branigan “Self Control” gelir aklıma ya da Alphaville “Big in Japan”. Neyse orta ikiye geçmiştim, hem de ne geçiş, hayatımda bir tek orta birde sınıfı doğrudan geçmiştim, eğitim hayatımın geri kalan yıllarında yedi sekizden aşağı kırık getirmeyen, dinden bile kalmayı becerebilen müstesna bir yaratığa dönmüştüm. Bu güzel resmin tek eksiği ise; düzene başkaldıran, içimdeki enerjiye eşlik eden  (kulakların çınlasın ki zaten hep çınlatıyorum, meğer ne kocaman bir yer kaplıyormuşsun bende) beni hayalden hayale taşıyan, unutamayacağım dostlar kardeşler ile beni tanıştıracak, binlerce dertten koruyan ve yüzlercesinde bana eşlik eden ve hatta şu anda yiyecek ekmeğimi kazandıran “Heavy Metal” ile işte o zaman tanıştım. Çok mutluyum bu durumdan, abuk subuk karaladığım şu satırları bile size ulaştırmamda müzik ve sayesinde kazandırdıkları ön ayak olmuştur.

Düşünsenize elinize aldığınız ilk kaset cd plak artık her ne idiyse sizin için ne kadar unutulmazdır. Hele onun bir Iron Maiden albümü olduğunu düşünsenize. Albüm kapağı bile başlı başına başka bir boyut kapısı olmadı mı, bende oldu ve hala olmaktadır. Pek ilerlediğimi söyleyemeyeceğim, zaten söylesem kim inanır. Yooo sakın o meşhur espriyi yapmayın ellerinizi görebileceğim bir yerde tutun, sakinleşmek için derin bir nefes alıp sayarak veriyoruz nefesimizi. Dur/ Nefes Al/ Gözlemle/ Değişik Açılardan Bak / İşe Yarayan Şeyi Bul adımlarını sakince uygulamaya başlayalım.

Neyse ikinci sayfanın ortalarına geldiğimiz şu kutlu anlarda neyse ki konuya girmiş bulunuyorum.

Son derece sübjektif bir bakış açısıyla yazdığımı öğrendiğiniz için üzerinden şöyle hafifçe geçtikten sonra, ömür boyu başarı ödülleri dağıtsan kimleri seçerdin diye kendime sordum, ilk başta yine kendi kendime konuştuğum için almayı unuttuğum ilaçlarım aklıma geldi, sonra B12 vitamininin eksikliğinin bünyede böyle tezahürlerinin olabileceğini düşünerek koşarak ilaç çekmeceme gittim. Tamam, işin bokunu çıkartmaya olan merakımı başka bir yazıya saklayayım da, zaten üç beş kişi olan okuyucu kitlesini başarılı bir operasyon ile almayayım. Narkoz, hemşire neşter…

Orta, ileri düzey gitar çalım tekniklerinin neredeyse tamamını, basit armoni kurallarını öğrenmeme ve sözleriyle de yeni bir dilin adımlarını atmama ön ayak olmuş, sahne tasarımları, şovları ve albüm kapaklarındaki görsellerle bence dünya üzerindeki en büyük, en muhteşem gruptur. Evet, ömür boyu başarı ödülü verecek olsam kesinlikle bir numaraya, gelmiş geçmiş en büyük heavy metal grubu olarak Iron Maiden’i seçerdim. Hatta seçtim gitti bile. Bu kadar yazsam başta ben sonra da siz göt olup kalırdınız değil mi? Ama oldu işte. Hadi dağılın.

gençler emek vermişler

tüyler diken diken

Şaka lan şaka, o kadar kısa yazacak yürek bende ne gezer, illa sündüreceğim. Sündürella.

Iron Maiden o kadar kutlu bir gruptur ki, 1 Ocak 1975 de kurulmuş ilk konserini de 1 Mayıs 1976 da vermiştir. Ancak 1979’a kadar geçen yıllar içinde büyük reyiz Steve Harris kendisi hariç herkesi gruptan atmıştır. Ama şimdiden söyleyeyim benim için efsane mertebesinde olan Iron Maiden için ne kadar yazsam, ne kadar övsem az gelir, huzurlarınızda ellerinden öperim. Kendilerinden elleh bebe razı olsun, ben dâhil milyonlarca metalcinin ömür boyu gururla taşıyacakları çeşitli madalyalara sahip olmalarını sağladılar.

Yıllarca metalci olmayan arkadaşlarımı heavy metal dinine davet eden bir metal misyoneri gibi çalıştım. Tabi ki albüm kapakları ile ikna ettim büyük bir kısmını, her daim ilk başvurduğum kapak muhteşem “Powerslave” albümünün kapağı olurdu. Sağcısına bak bunlarda İngiliz milliyetçisi, ateistine bak bunlar “Hallowed Be Thy Name” şarkısı yüzünden aforoz edildiler, benim gibi abazanlıktan kuduran kardeşlerime “22 Acacia Avenue” ya da “Charlotte the Harlot”  gibi aşkın tensel kısmına eşlik eden şarkılarını örnek olarak vererek sunumumu kuvvetlendirirdim. İkna olmayan bilim kurgu okuyanlarına “Somewhere In Time” ile benim gibi “Conan the Barbarian” manyaklarına “Flash Of The Blade” ya da “Die With Your Boots On” ile girişir, efendime söyleyeyim ikinci dünya savaşı hastalarına “Where Eagles Dare”, “Aces High” ile aparkat kroşe bombardımanı ve benim bitmek tükenmek bilmeyen enerjimden yoruldukları için metalci olmayı kabul ederlerdi. Tabi bir kısmı şeytan meytan derdi onları da tekme ve tokat kardeşler ile yola getirir o günlük kotamı doldurur, doğruca kaset cd aldığım yerlere peşim sıra sürüklerdim.

Steve Harris sakın yanlış anlamayın, sınırlı kapasitesini aşmış kendi kendisi ile sürekli savaşarak hem kendisini hem de öncülük ettiği Iron Maiden’i bugünkü yere taşımıştır. Tüm bunları yaparken çok büyük bir yol açmış, peşi sıra gelen grupların işlerini bir ölçüde kolaylaştırmıştır. Yine sübjektif bakış açımdan bence dünya heavy metal tarihinin en etkili kişisidir, rahmetli Dio ile birlikte. Tüm bunları yaparken, başta Metallica gibi alkış budalası mal değnekleri gibi kepazelikten kepazeliğe koşmamış, çizgisini hep korumuştur. “Dostum bu Maiden de hep aynı arkadaş ya” diyenler mutlaka çıkacaktır, ama bunu muhakeme edemeyecek emmilerle pek bir tartışmaya girmem. Sonuçta herkes benim kadar sevmek takdir etmek zorunda değil diyip psikoterapinin bende ne kadar çok işe yaradığından dem vurmak isterim ama aynı anda “Irreversible” filminin yangın tüpü sahnesini de bir başka platoda sergilemek için can atardım. Hayır, Mehmet öfke saldırganlığa dönüşmedikçe yararlı geliştirici bir duygudur, peki örtmenim. Harris emmi İngiltere’nin Tirabizonu olan West Ham United’ın fanatik bir taraftarıdır. Unutmadan 15 yaşında fitbolcu olmaktan vazgeçti. Şimdi kendi takımını kurdu arada turnuvalar yapıyorlar.

Steve Harris gerçekten çok büyük bir adamdır kendisine aşırı saygı duyarım (ulan herifin şatosu var daha ne olsun) ama Bruce Dickinson’un yeri bende çok ayrıdır. Dio, Coverdale, Halford, Tate, Midnite, Kiske ve Dane tabi ki çok büyük isimler çok önemli vokaller, ama Bruce Dikinsan bence bambaşka bir yerde. Sahnede bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi, üretkenliği, bestelere, şarkı sözlerine kattığı dokunuşlarıyla Maiden’in tastamam taş gibi olmasına büyük katkısı bulunmaktadır. Sadece bir solist değil, eskrimci, 2. Dünya savaşı kolleksiyoneri, yazar, senarist, yayıncı, sunucu, pilot, seks emekçisi, tam bir salon beyefendisi, mutfakta aşçı…

Dave Murray’den de bahsetmezsem ayıp olur elleri öpülesi nur yüzlü abiciğime. İzlediğim her konserinde bu kadar tutarlı çalan, albüm kalitesinde işler çıkartan adama büyük bir hayranlık besler, trill tekniğindeki seviyesi bence kendisinin alamet-i farikasıdır, neredeyse dünyada tektir diye düşünürüm hep. Tabi neredeyse aynı şeyler Adrian Smith için de geçerlidir ama bir süreliğine davayı sattığı için kendisi hala gözümde biraz üvey evlattır, ama kendisi de oldukça yaratıcı bir gitaristtir. Janick Gers 300 yıldır grupta çalıyor ve oldukça başarılı işler çıkartan bir gitarist olmasına rağmen benim için hala yeni çocuktur. Ayrı bir parantezi hak eden Nicko McBrain ise sempatikliği, her daim gülen yüzü ve inanılmaz enerjisi ile hep sevdiğim bir emmidir.

Tabii ki Paul Di’anno hazretlerini anmamak mallık olur. Tamam, işte andım oldu mu? Şaka lan. Umarım çabucak sağlığına kavuşur da onu tekrar sahnelerde görürüz.

Blaze Bailey ile yaptıkları albümlerin tek notası bilmeyecek kadar açık fikirli olduğumu da buradan kısaca belirtmek isterim. Kusura bakmayın ama dürüstlükten zarar gelmez şiarıyla büyütüldüm ben.

Sıra geldi yazımın en zor kısmına, sevdiğim albümler. Sıralamak zor hatta imkânsız, her birinde yüzlerce anı saklarım.

Powerslave

Piece of Mind

Seventh Son Of A Seventh Son

Somwhere In Time

Live After Death

  1. The Number Of The Beast
  2. Iron Maiden
  3. Fear Of The Dark
  4. Senjitsu
  5. The Book Of Souls
  6. Killers
  7. Dance Of Death
  8. Final Frontier
  9. Brave New World
  10. A Matter Life And Death
  11. No Prayer For The Dying

Bakın son derece mantıklı bir liste oldu. Maiden yazmak bana çok iyi geldi kendimi uzun zaman sonra biraz iyi hissettim, umarım okumak da size iyi… bana ne ulan istiyorsanız ağlayın okurken aminyum, sizinle mi uğraşacağım, başka derdim mi yok. Çok da fifi diyerek bu gidişle Progresif Rock ömür boyu başarı ödülü yazısına girişeceğim. Acaba kim olacak? Triple penetrasyon diyip kopya vereyim:)

Yalnızca bir tanenizi öpmek isterim, hadi dağılın.

You Might Also Like

No Comments

    Leave a Reply