60 dakika, tek perde, gerilim dolu, irdeleme dolu, etkileyici bir oyun.
Meydan sahne düzeninde, salona girdiğiniz anda sizi elektrikli sandalyede bağlı konumda bekleyen bir mahkum ve ışıkların kapanmasıyla içeri giren infaz memuru (ya da elektrikçi mi demeliyim?). İlk dakikasından sizi ele geçiren, tansiyonu yavaş yavaş arttıran, asla kopmanıza izin vermeyen etkileyici bir performans ve metin.
Metni “Sokrates’in savunması”na benzettiğimi söyleyebilirim. Sistemi, düzeni, yığınları temsil eden bir infazcı ve karşısında elektrikli sandalyede elleri bağlı oturan bir sistem dışı, suçlu bir bilge. Geçmişlerini bilmeden başlıyoruz ve esasen bilemeden de bitiriyoruz. Ama bunun bir önemi yok. Çünkü bu oyunda var olan, yaşayan tek dünya o infaz odasının içi. Dışarıda büyük bir yangın var ve belki de tüm insanlığın sonu gelmiş olabilir. İşte insanlığın sonu geldiyse eğer biz seyirci olarak hangi tarafta kalmayı tercih edeceğiz? Bilge bir suçlunun tarafını mı yoksa ahmak bir memurun mu?
Sahne tasarımı, ses, ışık, dekor çok başarılı olmuş. Gerilimin dozuna güzel hizmet ediyor. Oyunculuklar ise bütünü taçlandıran en büyük unsur. Aytekin Atabey ve Gökay Müftüoğlu, muazzam uyumları ve üst düzey performanslarıyla kendilerine hayran bıraktılar. Ayakta alkışlıyorum.
Bütünüyle güzel bir iş olmuş. Mutlaka listenize alın derim. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Seyircisi, ışığı bol olsun.
No Comments