75 dakika, tek perde, tek kişilik bir söylev, bir şov. Hatta biraz da otobiyografik, bir nevi özeleştiri.
Barış Atay, oyunculuğu, siyasi duruşu, aldığı görevler, eylemler ile önemli bir kişilik. Karşılaştığınızda kanal değiştirmiyor, kulağınızı tıkamıyor, üç maymunu oynamıyorsanız, onunla ilgili mutlaka bir fikriniz vardır. Kendisi değil, bir başkası başrol olsaydı da ‘bu metin Barış Atay’ın elinden çıkmış’ kesinlikle derdiniz.
Giriş, gelişme, sonuç gibi aslında hayatı bölümlere ayırıp anlatıyor bize anlatıcı sahnede. Doğum, çocukluk, evlilik, boşanma, ölüm. Değindiği konular, sorduğu sorular, çıkarımlar, çuvaldızı kendine batırışı, üzerimizde yarattığı farkındalık, bireysel eleştiriler, toplumsal hicivler… Oyuna daha gitmeden, beklentisine girdiğiniz birçok şeyi sahnede size veriyor anlatıcı. Bunu da mizahi bir dille, ama dozunda bir sertlikte, netlikte yapıyor. Bu yönüyle oyunun metnini beğendim. Günlük hayatımda benim de sorguladığım başlıklardı hemen hemen hepsi.
Oyunculuk olarak Barış Atay, bana bir oyuncu gibi değil de kendisi olarak sahnedeymiş gibi geldi. Çünkü dediğim gibi metnin otobiyografik bir yönü vardı bana kalırsa. O yüzden oynaması gerekmedi bile diyebiliriz. Çıktı, anlattı ve indi. Kendisi oldu sadece.
İnsanlık tarihinin en uzun ve hâlâ yanıtlanamamış sorusu olan “hayatın anlamı” üst başlığı altında toplanmış olan bu oyunda emeği geçen herkese teşekkürler. Emeğinize sağlık.
No Comments