1985 yılı Ekim ayından bugüne devam eden, dünyanın ikinci en uzun süre sahnelenen müzikali Les Miserables (Sefiller), İngiltere seyahatimin açık ara en büyüleyici anı oldu. Oyun üç saat sürüyor ve iki perde. Dördüncü sıradan, sahneyi net bir şekilde görebildiğim bir yerden izledim. Tek kelimeyle büyülendim.
Her şeyden önce, Londra seyircisinin müzikali nasdıl izlediği hakkında birkaç cümle yazmak istiyorum. Birincisi, salona girmeden önce bardan yiyecek-içecek servisi alabiliyor ve salona elinizde biranız, şarabınız, kokteyliniz ile girebiliyorsunuz. Oyun süresince, bazen solo bir performans, bazen de tüm ekip müzikalin bir kesitini icra ediyor ve ışıkları sahne geçişi için karartıyorlar. İşte tam o anda, delicesine bir alkış, tezahürat tufanı kopuyor. Bundan ötürü, ışıklar geri açıldığında ise sahnede ufak esler gerekebiliyor. Başlangıçta bir alışamadım ama bir süre sonra ben de kendimi alkışlarken buldum.
Prodüksiyon, sahne tasarımı, dekorlar, kostümler, ses, ışık, performanslar… Anlatabileceğim bir şey değil, mutlaka gelip kendiniz deneyimlemeniz lazım. İngilizlerin dediği gibi “ASTONISHING”. Yüksek bütçeli bir işin, dünyanın dört bir yanından talebi olması nasıl bir şeymiş dün gece görmüş oldum. En genç çocuk oyuncusundan, en tecrübeli yetişkin oyuncusuna kadar hepsi muazzamdılar. Zaman ve duygular öyle bir akıp geçti ki, son perde kapandığında bir süre kendime gelemedim.
Yolunuz Londra’ya düşerse ve bu oyun hala sahnedeyse, mutlaka ama mutlaka bilet alın.
No Comments