Tek perde, yetmiş beş dakika, keyifli oyun. Keyifli diyorum ama esasen içeriğinde özünü inkâr eden, etmek zorunda hisseden bir bireyin ve özünü kabullenmiş fakat sevdiğine bunu bir türlü aktaramayan başka bir bireyin hikayesini izledik dün akşam.
Ankara’da bir pavyonda köçek danslarıyla izlemeye başlıyoruz Deniz ve Ersin’i. Bizler onların seyircileri, pavyonda eğlenceye gelmiş kişileriyken sahne geçişleriyle yavaş yavaş onları tanımaya başlıyor, içlerindeki arzulara, birbirlerine ihtiyaçlarına, “toplumsal norm”ların dışında hissedişlerine, çıkış yolu arayışlarına, sevmelerine, kızmalarına, kırmalarına, kırılmalarına, korkmalarına bir bir tanık oluyoruz. Bütün duyguları, sorgulanması gereken fikirleri öyle güzel verdiler ki bize, iki oyuncuya da büyük alkış. Turgay Korkmaz, aynı zamanda oyunun da yazarıymış. Onları ilk defa izledim, ama son olmayacağı kesin. Homoseksüellik, son yıllarda beyaz perde ve tiyatrolarda sıklıkla değinilen bir konu oldu. Bu oyun gerçekten doğal bir anlatı olmuş. Ankara ile, Türkiye ile, bu toplumda yaşananlarla örtüşüyor. Yapmacık gelecek hiçbir yönü yok. Bu da bu konunun üzücü tarafı.
Dekor, ışık ve ses üçlüsünü beğendim. Sizi istenen moda, dünyaya sokuyor. Bir tek sahne geçişleri nasıl daha akıcı olabilir diye düşündüm. Fakat, oyun boyunca hikaye gereği çok sık değişen mekan var. O yüzden bu fikrimi bir eleştiri değil de sadece bir niyet olarak belirtiyorum. Nasılına dair bir çözüm önerim yok ne de olsa :). Ha bir tek bu gibi bol uyarıcı ışık kullanılan oyunlarda “epilepsi krizi/tetikleyiciliği” yönünde bilet alım sırasında uyarı olması gerektiğini düşünüyorum. N’olur n’olmaz.
Dram ve komedi unsurlarının güzel dengelendiği bu oyuna mutlaka gidin. Terikler Kadıköy Boa Sahne ekibi, alkışınız ve ışığınız bol olsun.
No Comments