Specials Türkçe İçerik

SEYİRCİ KOLTUĞUNDAN BAKIŞ: ÖLÜMÜN TERSİ ARZUDUR

İki perde, ara dahil yaklaşık iki buçuk saat süren, başarılı oyunculuklar, trajedi, dram dozu yüksek, tatlı bir mizahla dengelenmiş harika bir oyun.

Öncelikle oyunun yazarı, yönetmeni, oyuncusu Engin Alkan, harika bir eser ortaya çıkarmış. Oyun boyunca en sevdiğim şeylerden biri, diyaloglarda, duygu geçişlerindeki harika suskunluklar, boşluklar. Zamanlama diye buna derim ben. Gerilimi, dramı veren o harika esler, oyunun bütünündeki yönetmen dokunuşlarıyla Engin Alkan’ı tebrik ediyorum.

Oyun, esasen Kadıköy Emek Tiyatrosu’nun fakat ben Alan Kadıköy’de izledim. Sahne kullanımı, dekor düşünülünce böylesi geniş sahnelerde daha rahat oynanır gibi geldi. Cem Yılmazer, yine şahane bir sahne tasarlamış. Emeğine sağlık.

Konu ile ilgili yorumlarıma gelecek olursak; -burada beraber izlediğim arkadaşlarımdan da alıntılar yaparak devam edeceğim- ötekileştirmeyi kendine dert edinmiş bir oyun öncelikle. Göçmenlik, ırkçılık, din, cinsel eğilim, kadınlık, erkeklik, faşizm… Tüm bunları da Macbeth göndermesiyle, bir iktidar kavgası, iktidar değişimi üzerinden sahnelemişler. Oyun sonunda Deniz’e üzülüyor, acıyor, hak veriyoruz. Ama esasen oyun boyunca herkes herkese haksızlık yapıyor.
Ali; olanı biteni görüp, anladığı ama durduracak gücü kullanmadığı için haksız. Oya; kadınlığını yaşamak, hissetmek uğruna, kardeşine ve kendisine yapılanlara sessiz kaldığı için haksız. Deniz; tüm o yalnızlığı, maruz kaldığı zorbalıklar, iftiralar, dayaklara rağmen kibri, üstenciliği, başkalarının haklarını kendi hayata tutunma çırpınışları uğruna harcadığı için haksız. Hikayenin tiranı, kötüsü diyebileceğimiz Gabriel ise o attığı kısa ama etkili, ötekileştirilme tiradında haklı.

Herkesin haksız olduğu bir yerde, biz kime hak verelim? Mutlaka izleyin, kararı siz verin.

You Might Also Like

No Comments

    Leave a Reply