Specials Türkçe İçerik

SEYİRCİ KOLTUĞUNDAN BAKIŞ: SIFIR TELAŞ

Bir süredir klasik tiyatro öğelerini barındıran ya da özgün, ağır metinlerin sahnelendiği oyunlara gidiyordum. Sıfır Telaş, araya çok güzel bir renk oldu. Çokça güldüğüm, yer yer hüzünlendiğim, yaklaşık 90 dakika boyunca hiç kopmadan keyifle seyrettim. Emeği geçen herkese teşekkürler.

Oyun, kısaca dedesinin hastalığı yüzünden İstanbul’dan Gelibolu’ya giden Yamaç Ulaş’ın, kısa süreli diye gelip 10 ay boyunca buradan ayrılmaması, burada yerel bir radyo istasyonunda oyuna ismini veren ‘Sıfır Telaş’ radyo programını yapması ve esasen arkasında bıraktığı ya da kaçtığı sevgileri, anıları ve dertlerini izletiyor bize. Tek kişilik, tek perde olarak oynanıyor. Oyun, kendi içinde iki bölüme ayrılıyor diyebiliriz. Birinci bölümde radyo istasyonunda yayının nasıl işlediğini, Yamaç’ın dinleyici kitlesiyle kurduğu iletişimi, hayatındaki sorunlara dair fazla detaya girmeden bir göz gezdirme ve müzikler eşliğinde geçiyor. Burada bizler sadece seyirci konumundayız ve adeta o radyoyu canlı olarak dinliyor oluyoruz. Şarkı seçimleri, araya girişler, mizah hepsi oldukça başarılıydı. Programı yaparken gülen yüzü ve canlı sesi, hemen ardından radyoda yaşanan anlık aksaklıklar ve buna gösterdiği kızgınlıklar, bu duygu geçişleri tamamen doğaldı, su gibiydi. Oyunun ikinci kısmında ise, bu sefer Yamaç bize geçmişini, Gelibolu’ya gelene kadarki süreci ve geldikten sonra yaşadıklarını, karşımıza oturmuş dertleşir gibi anlatmaya başlıyor. Artık bu noktada sadece bir izleyici değil, oyunun içine bizzat katılmış oluyorsunuz. Ve bunu o kadar akıcı bir şekilde yapıyor ki sahne geçişini anlamıyor, doğalından kendinizi bu durumun içinde buluyorsunuz.

Bütün bu hikaye örgüsü boyunca sık sık gülüyor, kahkaha atıyorsunuz. Ama bazı bazı da hüzünleniyorsunuz. Oyundaki bu ters, ikilem anlar bence dozunda olmuş ve oyunun ana teması olan komedi birinci planda, olması gerektiği gibi tutulmuş. Bana göre bu oyunun bu kadar iyi aktarılması, neredeyse Yamaç’ın anılarını yaşarcasına izlememizdeki en büyük etken, oyunun yazarı ile oyuncusunun aynı kişi olması. Onur Özaydın, oynamıyor, resmen yaşıyor. Yamaç olmamış, Yamaç zaten oymuş gibi izliyorsunuz. Performansını çok başarılı buldum. Oyun boyunca şarkı söylüyor, gitar çalıyor, gülüyor, oradan oraya koşturuyor, çöküyor, kalkıyor, ağlıyor, deliriyor. Ve bir saniye bile aksamıyor, enerjisi düşmüyor. Ayakta alkışlar kendisine.

Özetle, özgün ve eğlenceli bir oyun izlemek istiyorsanız, gülmeye ihtiyacınız varsa, tek kişilik performansa dair daha önceleri şüpheniz varsa mutlaka bu oyuna gidin. Pişman olmayacaksınız.

You Might Also Like

No Comments

    Leave a Reply